Doğal taşlar, çok eski dönemlerden günümüze dek, giderek artan bir biçimde yapılarda kullanılmaktadır. Doğal taşlar, tarihi yapılarda tasarımcı tarafından güç ve dayanıklılık sembolü olarak, kalıcı eserler yapmak üzere kullanılmıştır. Taş yapılar; sürdürülebilir mimari akımını destekler; geçmişin, bugünün ve yarının mimarisi arasındaki bağlantıyı ifade eder. Doğal taşlar yalnızca dayanıklılık özellikleri ile değil, sahip oldukları renk ve doku çeşitlilikleri ile de tercih edilmiştir. Mısır’da MÖ 2560 tarihinde inşa edilmiş, yalnızca doğal taş bloklar dan yapılan Büyük Gize piramitleri halen ayaktadır. Burada taş; gücü, otoriteyi ve uzun ömürlülüğü ifade eden anıtsal yapılar yaratmak için kullanılmıştır. İlk taş yapılar, savunma yapıları olarak karşımıza çıkmaktadır. Taş; katı ve ağırdır, güvenlik duygusu verir; örneğin MÖ 5. yüzyılda ya pılmış olan Çin Seddi, taş yapıların halen ayakta kalabilmiş en önemli örneklerden biridir. Taş, çok uzun zamandan beri kalıcılık ve sağlamlık kavramları ile eş anlamlı olmuştur. On altıncı yüzyıldan günümüze kadar gelebilmiş birçok değerli eserin baş mimarı olan Mimar Sinan, birçok yapısında Bakırköy-Haznedar civarından çıkarılan, küfeki (maktralı kalker) olarak bilinen taşı kullanmıştır. Bunun yanı sıra, Erken Bizans ve Geç Osmanlı dönemindeki yapılarda “Od taşı” adı ile bilinen tüfler, yoğunlukla pencere sövesi, cephe kaplama taşı vb. olarak veya saray mutfaklarındaki ocaklarda kullanılmıştır.
Taş çok yönlü kullanımı olan; yapılarda duvar, döşeme ve çatı gibi kısımlarda değerlendirilebilen bir malzemedir. Taş; mekanik dayanımının yüksek olmasının yanı sıra, fiziksel özellikleri ile de iç mekânda termal konforu (geç soğuma özelliği, ısı depolama kapasitesi) sağlamaktadır. Örneğin, Mardin, Urfa ve Diyarbakır evleri yöreye özgü doğal taşlar ile inşa edilmiş, bu sayede bölgesel bir mimari kimlik ortaya çıkmıştır. Doğal taşlar; doğrudan elde edilebilen, çevreye zararlı maddeler yaymayan, geri dönüştürülebilir, (yeniden kullanım olanağı sağlayan), ekolojik bir malzemedir. Doğal taşlar, yapıda kullanılan birçok malzemenin de ana maddesidir. Örneğin agrega olarak; beton, pişmiş toprak gibi malzemelerde; ayrıca çimento, kireç ve alçı gibi bağlayıcıların üretiminde kullanılmaktadır. Doğal taşlar, yalnızca yapılarda değil, peyzaj düzenlemeleri, kent mobilyaları, heykeller, süs eşyaları, mezarlıklar vb. alanlarda da yaygın olarak kullanılan bir malzemedir. Çok eski devirlerden günümüze dek, doğal taşlar yapılarda taşıyıcı eleman olarak kullanılmıştır. Endüstri Devrimi ile birlikte betonarme ve çelik gibi malzemeler üretilmiş; yapılarda bu malzemelerle inşa edilen karkas (iskelet) sistem ile yeni bir yapım teknolojisi ortaya çıkmış ve yaygınlaşmıştır. Ancak bu döneme kadar, doğal taş bloklarla örülen duvarlarla oluşturulan yığma yapılar çok yaygındı. Taşıyıcı sistemde taş kullanımı iki şekilde gruplandırılabilir: Sürekli kullanım olarak duvarlarda ve noktasal kullanım şeklinde sütun ve ayaklarda. Ayrıca doğal taşlar, açıklık geçen sistemlerde; lento, kemer, payanda, tonoz ve
kubbe yapımında da sıklıkla kullanılmıştır.
Günümüzün depreme dayanıklı, yüksek binalar yapma eğilimi nedeniyle, yığma yapım sistemi yerine betonarme ve çelik karkas sistemler daha ön plana çıkmaktadır. Bundan dolayı, taşıyıcı sistemde doğal taş kullanımı eskisi kadar rağbet görmemektedir. Doğal taşlar, yapılarda yatayda ve düşeyde kaplama olarak ya da dekoratif ürünlerde daha fazla tercih edilmektedir. Doğal taşlar, bilhassa dayanıklılık özellikleri ve taş işleme teknolojisinin gelişmesi ile kolaylıkla elde edilebilen estetik yüzeyler sayesinde, diğer yapı malzemelerine göre daha çok talep görmektedir. Mimari tasarım aşamasında, yapı
elemanlarının biçimlenmesini doğrudan etkileyen faktörler vardır. Doğru taşın doğru şekilde kullanılabilmesi; yani uzun dönem performans gösterebilmesi için, taşın özelliklerinin bilinmesi önemlidir. Doğal taşların seçiminde; fiziksel, mekanik, teknolojik ve kimyasal özellikleri, ekonomik olması, temin kolaylığı ve görünüş-estetik gibi faktörler seçim parametreleri olarak kullanılmalıdır. Geçmişte tarihi eserlerde taşların renk, doku vd. özelliklerinin yanı sıra, o dönemlerde yaşanan
nakliye sıkıntısı nedeniyle kolayca temin edilebilenlerin seçilmesi söz konusuydu. Arşiv belgelerine göre (S. Acun Özgünler, 2007), yapının inşa edileceği bölgedeki ocaklardan veya en yakın yerden getirtilebilecek taşları seçme eğilimi vardı. Bu nedenle İstanbul ve çevresinde çok kullanılan kireçtaşının yanı
sıra; dayanıklılığı düşük volkanik tüf cinsi taşların da atmosfere açık yerlerde kaplamalık olarak kullanıldığı görülmektedir. Örneğin, Fener-Balat’taki yığma taş binaların cephelerinde “Od taşı” diye bilinen yeşil renkli riyolitik-dasitik tüf cinsi taşlar yaygın olarak kullanılmıştır.
Leave a reply